Her şeyi eleştiren insanların hakkı , en ağır eleştiridir zannımca . Ama yine de onların durumuna düşmemek için susuyorum . Susunca , sessiz durunca , onlar gibi çok bilemediğimiz (!) için kendilerini bir adet modern Sokrates sanarak yaşayıp , herkese ders verebilecek kabiliyette görüyorlar zat-ı şahaneler (!) . Garip.
Herkes kendi doğrusunu yaşıyor , kabul edilsin yada edilmesin ama bu doğrular ne kadar doğru , kimse bilemiyor . '' O doğru '' , iç dünyana nasıl girdi , nerden girdi , nerden elde edildi , kimseler fark edemeden yaşayıp gidiliyor . Ailenin değerler eğitimi doğrultusunda mı yoksa bilinç altına yerleştirilen yanlış şeyleri doğru sanmak mı yani gizemli ve dış mihrakların oyunu mu , belki de aldığı eğitimlerle , okuduğu şeylerle kendi kendine varmış doğruya , yada genetik kodlarına kadar işlemiş - doğru yada yanlış - duyumlar mı etkiliyor kendi doğrumuzu, yoksa vicdanı mı onu bu hale getirmiş hayır doğrusu kendi benliğine ulaşmış , bozulmamış tabiatı ona doğru yolu göstermiş . Kim bilebilir ?
Hepsinin ortak yanı , nasıl ulaşırsa ulaşsın herkes sadece kendi doğrusuna güveniyor , tek bir doğrunun varlığı kabul ediyor ki bu da doğruluğu sınırsız bir şey haline getiriyor ama sadece dışarıdan bakınca , içe dönünce kimse kendi doğrusunun haricinin varlığına bile tahammül edemiyor . Peki bu durumda hangisi gerçek , nasıl ayırt ediyoruz , hangi sebebin bize doğruları gösterdiğini nasıl anlayacağız ? Daha da korkuncu , 'bu doğrunun' gerçekten doğru olduğunu nasıl bileceğiz ?
Gerçekleri konuşalım , hiçbir fikrim yok ama yine de inandığım ve vicdan terazim de tartmadığım 'doğruları' iç dünyama sokmadığım bir sistem kurmaya çalışıyorum . Sistemlerin de kötü yanı , yapımı ne kadar meşakkatli ve uzun olursa olsun yıkımı da aksi bir şekilde, bir nefes uzunluğunda bile değil . Ve yıkıcılar çok fazla , tahribat müthiş , yapan yon sadece yıkan var . Hayatın her alanında olduğu gibi . Yapanlar canla başla çalışmalı, susmamalı diyorum ama kendimle de çelişerek sessizliği tercih ediyorum , kendimi yeterli bulmadığım bir konuda konuşma hakkına sahip göremiyorum - olması gerektiği gibi - . Zaten elimde olan da bir beyin dolusu ip yumağı ama birbirine girmiş yumaklar , içeri yavru bir ev kedisi salınmış sanki . Her zaman bu yumaklar yolumu kesiyor , ' dur bakalım efendi , önce bizi bir çöz ' diye alaylı bir üslupla karşıma dikiliyorlar . Alaycı insanlara tahammülüm yok tamam ama alaycı yumaklara hiç yok , ' Yumak efendi , Yumak efendi ! Seni oraya ben koydum , bana efelenmek niye ha !? '
Uzun lafın kısası , kendi doÄŸrularımın doÄŸru olup olmadığını bir türlü öğrenemeyeceÄŸim yada öğrenemeyeceÄŸiz . Ä°ronik deÄŸil mi ? DoÄŸrunun bile ' doÄŸru ' olup olmadığını bile bilemeyecek kadar aciziz . Ama yine de mutluyum , ya inandığım bir doÄŸru olmasına raÄŸmen onu yaÅŸayamasaydım , yada doÄŸrumu sessiz moda alıp kendi yanlışlarımla boÄŸuÅŸsaydım …