Saife-i Saliha

  Yine ve yeniden ve her zaman olduğu gibi benim geç kaldığım bir yazı - Allah'ım şu şekilde başlamadan yazı yazacağım günleri göster Yarabbel Allemin - , herkesin yarıladığı meydan okumaya aradan kaynak yaparak giriyorum hadi hayırlısı . Aradan girmeyi sevmem ama konuları çok sevince bir seferlik yapayım dedim , Ezgi'ye de bu güzel etkinlik için teşekkürü borç bilirim .

5. En son ne zaman kayboldun? Hikayesini anlatsana? 

  En son ne zaman kaybolduğumu hatırlayamıyorum öyle çok ki ahahaha , aklım bir karış havada biri olmamdan dolayı sürekli kaybolurum yakın zaman içinde hatırladığım iki anı var , ikisi de anneanneme gittiğimiz zaman Isparta da gerçekleşti . İlki anneannemin ' aynı ' mahallede oturan kardeşinin evine, kuzenim , kardeşim ve ben gitmeye çalışıp , defalarca gittiğimiz evi bulamamız , mahalle içinde çember çizip evi aramamız ve daha da kötüsü mahallede tanıdıkları arayıp bizim kızlar sizin evin önünden geçti mi diye sorularak bütün mahalle seferber olup bizi bulması . Yani hani küçük olsak neyse de kazık kadar olmuşuz nasıl böyle rezil bir duruma düşeriz . İkincisi de yine Isparta da şurada yazmıştım çok saçma bir hikaye haahahaha .

  En son değil ama benim en unutamadığım kaybolma hikayem çocukluğumdan , ben panik ve kuralcı bir çocukluk geçirdiğim için hiç öyle çocukken kendi kendime kaybolma hikayem yok , hep kardeşimin peşinden onu sürükleyip getirmeye çalışırken kaybolma hikayelerim ama şimdiye kadar en kötü ve unutamadığım kaybolma hikayem bu ; 

   11 yaşındayım Amerikaya ilk gittiğimiz zamanlar , İngilizcem sadece ' İngilizce bilmiyorum '' ile sınırlı ve Amerika'yı bize öyle bir anlatmışlar ki herkes bizi öldürmek istiyor ve bizden nefret ediyormuş , biz kim oluyorsak ve bizi kim öldürmek istiyorsa artık , adamlar kendi kendine yaşıyor Allah Allah . Yani kısaca daha ne Amerikayı , ne Amerikalıları , ne de İngilizceyi doğru düzgün bilmiyorum . Ailecek şehir merkezinde bir avm tarzı bir yere gitmiştik ve o zaman 8 yaşında olan kardeşim sıkıldım diye tutturdu ve fırladı gitti , bende peşinden koştum hemen . En üst kat oyuncak katı, oraya gitmek için koşmuş, neyse ben onu tuttum sürükleyerek götürmeye çalışıyorum ama benden küçük olmasına rağmen yapılıydı o zamanlar - halende öyle , ağlıycam - , hiçbir işe yaramadı tabi , dedim tamam bak ve hemen dönelim - çünkü sorumluluk sahibi bir velettim - . Neyse ikna ettim falan , artık dönelim dedi , indik aşağı , SUPRISE anamlar yok ! Ben orda bayılıcam nerdeyse , böyle tutunucak yer arıyorum , salak kardeşimde hiçbir şeyin farkında değil , ben sinirden onu boğmaya çalışıyorum bir yandan da içimden dualar ediyorum .

  Sakin kalmaya çalışarak diğer katları arayalım dedim . Sakin kalmaya çalışıyorum çünkü , derdimi birine anlatmaya çalışsam anlatamam ama insanlarda salak değil başı boş iki tane çocuk panik halde, soru soracaklardır muhakkak . Ben derdimi nasıl anlatırım diye kıt İngilizcemle kafamda cümle kurmaya çalışıyorum ama ya anlamazlarsa , o zaman homeless mı olurum yoksa diğer duyduğumuz gerçekliğinden ne kadar emin olabileceğimi bilmediğim ama o zaman feci korkutan , Müslüman çocukları devletin en küçük bir şeyde alıp , Hristiyan ailelere verdiği gibi bizi de verirler mi diye düşünüp duruyorum ama bir yandan da oradan oraya koşuyorum . Farkında değilim iki kere bütün binayı dolanmışım bile , bir aşağı bir yukarı koşuyorum .  O sırada biri bizi görüyor bir şeyler soruyor , büyük ihtimal rengi kaçmış nerdeyse ağladı ağlayacak suratlarımızdan dolayı , bende yapıştırıyorum cevabı ; ' aYY don'TTT siİppİİİkk İNgiliiŞşş ' sonra da hop koşuyorum ahahahha , çünkü  yakalıycak kadın beni (!) , hey Yarabbim  hahahaah . 

  Kardeşime çok güzel şeyler söyleyerek (!) kolundan çekerek bir kaç defa bütün binayı tavaf ediyorum , artık ağlamamı çok zor tutuyorum , kıpkırmızı gözlerim zaten , tam umudu kesmiş aşağı inerken yandaki yukarı çıkan yürüyen merdivenden babamı görüyorum , babamda bizi görüyor . Bu seferde hemen yukarı yanına çıkmaya çalışıyoruz ama babam yukarıda yok , o da bizim yanımıza gelmek için aşağı inmiş , böyle bu birkaç defa sürdü , sonunda bulduk . Allah'ım bulduk ama ben titriyorum , korkudan tansiyon , şeker ne varsa düşmüş . 

  Meğerse babamlarda bizi aramak için bütün binayı gezip durmuşlar , onlar yukarıdayken biz aşağıdaymışız , biz hareket ettikçe paralel olarak onlarda hareket ettiği için bir türlü buluşamamışız . Baya trajikomik bir hikaye , şimdi gülüyorum ama o gün yaşarken , ne hissettiğimi bir ben bilirim , resmen yaşlandım o gün . Kardeşime halen çok kızıyorum bu sebepten ama işin sinir tarafı o hatırlamıyor bile .. Söyleyin beni şimdi bunu nasıl boğmayım , hatırladıkça bir tane vurup bu o gün içindi diyorum .

  Sosyal medya karantina dolayısıyla istemeyeceğimiz kadar film önerisiyle , listeleriyle dolmuş , birde ben de yazıp kalabalık yapmak istememiştim açıkçası ama önerilen filmlerin '' Fight Club '' dan öteye gidemediğini ve Netflix'in bu ay en çok izleneni, Recep İvedik olunca sinirlerim altüst oldu - ne zaman üstalt oldu ki ahhahaha , yine komikçilik , yine espri - ve dedim ki birinin bu kahramanlığı yapması lazım - o ben oluyorum fark etmeyenler için - ve doğru düzgün bir film listesi yazayım bari dedim . Halk çığlıklar ve göz yaşları içinde , evet , evet o geliyor , El Presidenta , kötü film öneri bataklığından herkesi kurtarıcak , amannnn tanrıımmmmmmmmm , oyyy mayyyy gattttt!!! Ayy madem bu kadar ısrar ettiniz üç-beş şey atam şuraya bari ehehe .

1- 10 Things I Hate About You / Amerika (1999)

  '' Bianca ( Larisa Stratford ) ve Kat (Julia Stiles ) , erkeklere karşı çok sert kuralları olan bir babaya sahip iki kardeştirler.  Bianca ne kadar sevecen ve popülerse , ablası Kat bir o kadar hırçın ve sert ve herkesin korktuğu bir kızdır . Kat'in tutumunu bilen babaları da , hiçbir erkeğin ona zaten yaklaşmayacağını bildiği için Bianca'a eğer ablasının bir sevgilisi olursa onunda o zaman olacağını kural koşar . Ama bizim Bianca'nın aşkıyla yanıp tutuşan Cameron ( Joseph Gordon -Levitt )  Bianca'a kavuşmak için kendince bir plan yapar ve okulun en sorunlu karakteri , Patrick'i ( Heath Ledger) Kat'i kendisine aşık etmesini sağlaması için parayla tutar .'' 

  Klasiklerden , çok iyi film. Lise ve romcom sevmeyen , pardon nefret eden benim şekilden şekle girip , ayıla bayıla izlediğim film . Shakespare'in , The Taming of The Shew adlı oyunundan çeviri bir film. Heath Ledger 'ın mimikleri ve oyunculuğu ile şov yapmış bunu da eklemeden bitirmeyim . 

2- Luck-Key / Güney Kore ( 2016 ) 

  '' Zavallı , fakir ve hayatta bir işe tutunamamış ve artık yeter deyip intihar etmeye karar veren  Jae Sung ( Lee Joon) , bari temiz öleyim diyerek son bir kez hamama gider . Diğer taraftaysa , çok zengin ve işinin ehli (?) kiralık katil abimiz Hyung Wook ( Hae Jin Yoo ) da son işinden sonra bir temizlenelim diyerek hamama gider , Allah'ın işine bakın ki bu hamam bizim zavallı çocuğun gittiği ile aynı hamammış bu hamam . Kiralık katil abimiz yanlışlıkla sabuna basıp kayıp düşüyor ve hafızasını kaybediyor . Tabi bizim fakir de durur mu hemen onun yerine geçer ama abimizin bir katil olduğundan bir haberdir … '' 

  Çok eğlenceli bir film, kaliteli bir komedi yapmışlar hatta keşke dizisi yapılsa dedim izlerken . 

3- Jojo Rabbit / Amerika ( 2019 ) 

  '' 2. Dünya Savaşı Hitler Almanyası ve 10 yaşındaki Jojo ( Roman Griffin Davis ) diğer herkes gibi okulda beyni yıkanmış, Hitler'e hayran , hatta hayali arkadaşı Hitler - bu kısımlar çok komik - ve sürekli göbekli , komik bir Hitler ile dolaşıyor . Hitler'e ve öğretilerine bu kadar hayran olunca da tabi ki en büyük düşmanı Yahudiler , gerçi hayatında hiç görmemiş , hatta canavar gibi gözüktüklerini sanıyor . Ama bir gün Yahudi bir kızın evin duvarları içinde saklandığını fark eder... ''  

  Yazmaya fırsat bulamadığım ama çok bayıldığım film , 2019 güzel bir film yılıydı ama benim için 2019 'un en güzel filmi Jojo Rabbit oldu . Savaşın içinde bir çocuğu ve onun hayal gücünü izliyoruz , yönetmen çocuk masumluğunu çok güzel yansıtmış. Yönetmen çok iyi iş çıkarmış ve hayali Hitler'i de o canlandırmış.  Absürt bir komedi ama oldukça samimi, sıcak ve çok insani bir film. İzleyince modumu yükselten bir film, herkes izlemeli bu filmi . 

4- Father of the Bride / Amerika ( 1991 ) 

  '' 22 yaşındaki, üniversiteyi bitirip eve dönen ve döner dönmez , ben gelin olmuş gidiyorum deyip babasının kalbine indiren bir adet çok güzel kızımız var - cidden çok güzel , yüzümü biriyle değiştirme hakkım olsa bu o kız olurdu - . Sen daha çok küçüksün , hop nereyeee diye delirip kriz geçiren bir adet panik atak babamız var ve bu babamız daha  olayı hazmedememişken birde kızının düğününü hazırlaması gerekiyor ki , o da ayrı bir kriz - Ameriganlağğ da düğünü kız tarafı yaparmış hahaahha - . Bu kriz ortamı ve komik olaylar silsilesi ile düğüne ve damadına alışmaya çalışan bir babanın tatlı hikayesi .. ''

  Çok tatlı , çok içten , çok gerçek ama yine de o masalsılığını kaybetmemiş bir film . Çok hoş bir his bıraktı bu film bana , keyfim yerine geldi ve mutluluk ile doldum . Babanın o delirmelerini , kriz anlarını izlemek çok eğlenceliydi, kız babaları ve babalarına düşkün kızlar özellikle çok severler bu filmi . İkinci bir devam filmi de var , onu da çok sevdim , bu filmden sonra onu da izleyebilirsiniz . 

5- Load Wedding / Pakistan ( 2018)

İşte gerçek arkadaşlık

   Bayadır böyle güzel ve naif aşıkların olduğu bir film izlememiştim . Abartısız , doğal , temiz ve aşırı saf bir aşk izlemiş oldum , içim yumuş yumuş yaptı . Filmin abartı ve vasat sahneleri çok, çok kapsamlı bir film de değil ben aralarındaki o aşkı ve salak hallerini izlemeyi çok sevdim  ve bu yüzden filmi çok sevdim. Çerezlik , oturup  kafa dağıtmalık tatlış bir film . Bir çok Pakistan dizisi izlesemde ilk defa bir Pakistan yapımı film izledim ve çok memnun oldum , buradan yetkililere sesleniyorum daha fazla Pakistan filmi çevirin . 

7- Yes Man / Amerika ( 2008) 

  '' Carl , Dünyanın en negatif , asosyal , asabi, sürekli bir bahane bulan , her şeye ve herkese '' hayır'' diyen kişisi . Boşanalı üç yıl olmasına rağmen bunun bunalımını aşamamış bir depresif aynı zamanda . Bir gün arkadaşının zoruyla isteksiz olarak bir seminere gidiyor , '' Yes Man ! Semineri '' . İlk bu deliler ne yapıyor tövbeler olsun derken , kendini her şeye evet demeye yemin etmiş halde buluyor , eğer ki yeminini bozarsa da Evren onu cezalandıracak . El mahkum her şeye evet diyen Carl'ın hayatı çok büyük bir şekilde değişmeye başlıyor .. '' 

  Jim Carrey klasiği müthiş eğlendiğim ve güldüğüm film . Çok kaliteli ve pozitif bir komedi . Her şeye hayır diyen , evden asla çıkmayan Carl da kendimi gördüm ve bu beni daha pozitif ve evet diyen biri olmam konusunda resmen aydınlattı, zira hiç bu durumun vahametinin farkında olmadan yaşıyormuşum . Kullandıkları metaforlar , bağladıkları nokta ve bir küçük sözcüğün insanın hayatını ve bir insanı nasıl değiştirdiğini çok güzel gösteren bir film olmuş. Yalnız uyarmadan geçemeyeceğim, seçtiğim filmleri aile ile izlemeye uygun seçtiğimden bunda bir tane rahatsız edici sahne var , baştan uyarayım . 

8 - Knives Out / Amerika ( 2019 )

  '' Çok ünlü ve zengin bir suç romanı yazarı olan Harlan Thrombey ( Cristopher Plummer ) 85. doğum gününün ertesi evinde ölü bulunuyor . Ve bu cinayeti araştırmak için isimsiz biri tarafından  özel dedektif Benoit Blanc ( Daniel Craig , James Bond amca işte ahahaha ) tutulur . Ama dedektifin işi zor çünkü , Harlan Thrombey'in onun üzerinden parazit gibi yaşayan ailesinin yardım etmeyi bırak olayı daha da karmaşık hale getiriyorlar ve bu durumda geriye tek bir seçenek kalıyor o da , yasadışı bir göçmen olan , Harlan'ın özel hemşiresi ve arkadaşı , sırdaşı genç Marta … '' 

  Yine 2019' un güzel filmlerinden , oyuncu kadrosu oldukça geniş adeta bir yıldızlar geçiti .  Metaforları güzel kullanılmış , hikayesi içine çekiyor , merakla kimin katil olduğunu bulmaya çalışıyorsun , ters köşe kaliteli bir katil kim hikayesi . Katil kim hikayesi dediysek , gerim gerim geren türden değil , kara mizah dediğimiz türden , bolca güldüren bir katil kim hikayesi. 

9 - Scandal Makers / Güney Kore ( 2008 ) 

  '' Daha otuzlarındaki eskinin popüler idolü şimdininse , radyo DJ'i Nam Hyun Soo, ününü korumak ve skandallarla adını duyurmamak için insan üstü bir çaba sarfeden birisidir  . Bir gün kapısı çalınır ve karşısında 20lerinde bir genç kız ve yanında da 6 yaşında bir çocuk vardır . Genç kız yani  , Nam Hwang Jeong ( Park Bo Young ) , onun kızı olduğunu iddia etmektedir ve yanındaki küçük çocuksa Hwang Jeong'un oğludur . Hyun Soo 30larındaki biri olarak bir anda hem baba olmuş hem de dede olmuştur . Ve daha da beteri bu skandal duyulursa meslek hayatı mahvolacaktır , bu durumda kimseye söylememesi şartı ile kızını ve torununu evde saklamaya karar verir .. '' 

  İsmi ile müsemma, çok keyifle izlediğim , çerezlik , çok tatlı bir film . Park Bo Young 'u bu kadar genç halini ve oyunculuğunu izlemek tatlıydı . Ama benim asıl favorim küçük çocuk , kafayı yedim tatlığından , o nasıl bir şeydir , küçük birer mimik canavarı . 

10 - The Wind Rises / Japonya (2013) 

  '' Jiro Horikoshi , uçaklara hayran bir çocuk ama ne var ki , pilot olmasının önünde miyop olması durur . Pilot olamaz ama uçaklara olan sevdası bitmez ve böylece uçak mühendisliğine yönelir . Bu sırada 2. Dünya savaşı da patlak verir , Japonya teknolojik olarak Dünyadan geride , doğru düzgün uçakları bile yok . Ve bütün bunların içinde ülkesi için uçak yapma hayalleri ile kolları sıvayan Jiro var … '' 

  Miyazaki' nin bu harika animesine yer vermeseydim olmazdı . Bir filmi kendim yapmak isteseydim hatta bir film olmak isteseydim bu o film olurdu , gerek hikayesi , gerek harika hayal dünyası , muhteşem çizimleri , verdiği o duygularıyla , her şeyiyle harika bir film .  Çok naif bir aşkta izliyoruz bütün bu olanların arasında , abartmadan tadında , ufak tefek gözleri nemlendiren türden bir aşk .Ayrıca filmimiz gerçek bir hikayeye dayanıyor , 2. Dünya savaşı sırasında bir çok Japon avcı uçağını yapan ekibin baş mühendisi , Jiro Horikoshi 'nin hikayesi . 

  Merhaba insanlık ve insan kalmaya çalışanlar , naptınız , nörüyorsunuz , inşallah herkes iyidir , diyerek hiç adetim olmayan bir giriş yaptım ama şu dönemde herkese endişe duymaktan ne yapacağımı şaşırdım, lütfennn, nolursunuz kendinize dikkat edin . Neyse, Bir Pembe Severciğimiz yeni bir mim hazırlamış beni de mimlemiş Allah razı olsun , konumuz çocukluğumuzda sevdiğimiz çizgi filmler , tam bir çizgi film canavarı olduğum için tam bana göre bir mim olmuş bu ehehe , böyle bir listede yapmak istiyordum çok güzel denk geldi . Daha fazla uzatmadan ve  buradan Tuğçe'ye çokça teşekkür edip direk mime geçiyorum .

  Ayy nasıl seçeceğim ki şimdi , bir sürü sevdiğim çizgi film var ;

 1. Arthur (1996 -) , kendimle çok bağdaşlandırdığım bir çizgi filmdi , kendimi Arthur gibi hissederdim uslu ve gözlüklü hahaha, gıcık kardeşi D.W da kardeşim gibi gelirdi , ki gerçekten de kardeşimle D.W çok benzerlerdi hahhaha , kardeşimden çok çekmiştim , Arthur da kardeşinden çekiyordu dedim ahaaa ben . İngilizceyi bile Arthur dan öğrenmiştim , PBS kids adlı bir kanaldan yayınlıyorlardı İngilizcesini ama maalesef kanalın sitesine Türkiye den giriş imkanı yok . Hatta şimdi küçük kardeşimde - benden 14 yaş küçük - şimdi izliyor , bende halen oturup onunla izliyorum .